23 Eylül 2009 Çarşamba

Adakarası Tadımı


Aktarma işlemini yapalı 5 gün oldu. Yeni aktarılan şişelerin dibinde ufak ufak tortular gözükmeye başladı. Herhalde bir müddet sonra tekrar aktarma yapmak gerekecek. Bu da evde şarap yapmanın ayrı bir keyfi diye düşünüyorum. Şarabınızı adım adım izleyebiliyorsunuz, sanki büyüyen bir çocuk gibi..


Fakat ben sizlerle bambaşka bir deneyimimi paylaşmak istiyorum !
Evde yaptığım ilk şarap denemesinin tadımını..

Sonuçlar pek beklediğim gibi olmadı, zira adakaralarım beklentimin çok üstünde güzel bir sofra şarabı oldu ! :)

Ben içine hiç bir şey katmadan, 100% doğal olarak yaptığım şarabın keyfini sürmekten kendimi alamadım.. Aşağıda da tamamen amatör bir şarap üreticisinin(evet artık şarap üreticisi oldum:)) yaptığı şaraba ilişkin görüşlerini bulacaksınız.. Degustasyon denir mi bilmem ama bunlar benim duygu ve düşüncelerim :)



Adakarasını büyük bir şevkle açtığımdan olsa gerek havalandırma yapmaya fırsat bulamadım. Aslında böyle genç bir şarabın havalandırma yoluyla içindeki aromaları daha iyi bir şekilde ortaya koyacağını düşünüyorum. Kadehime doldurduğumda gördüğüm berrak ve parlak bir kırmızıydı, buradan şarabın henüz genç ve cilveli(asitli) olduğunu çıkartabiliriz. Ama ne kırmızıydı !


Tabi bu ilk kadeh için geçerli oldu. En başta bahsettiğim dibe ikinci kez çöken tortular ilk kadeh şarap dolduktan sonra havalandı ve diğer kadehler nispeten bulandırdı. Bu yüzden aktarma işlemi öneminin buradan bir kez daha altını çiziyoruz.

Zarif kokular yayıldı ortalığa ve kokladığımda aldığım böğürtlen, erik kokuları oldu.. Biraz kiraz diyenler oldu..


Muhteşem dolgun bir şarap değildi(mesela öküzgözü gibi dolgun değil) belki ama bitiminde bıraktığı buruk ve yakıcı tat bence çok lezzetliydi.



Geçen yazıda bahsettiğim çiğlik hala kendini hafifçe gösteriyor fakat bunu tahminimce havalandırma işlemi ile nispeten aşabiliriz. Tabii zaman en iyi ilaç, bu kadar genç bir şarabın böyle tat veriyor olması bence çok şaşırtıcı..


Maalesef fotoğraf çekemedim, o renkleri yansıtacak güzellikte bir kamera bulursam çekip buraya resimlerini de koyacağım.



Aslında bu benim için muhteşem bir tecrübe oldu diyebilirim. Yakında bağa gitmeyi düşünüyorum. Tabii hala üzüm kaldıysa belki biraz daha üzüm toplarım :) Artık son dönemlerine geldik bağ bozumunun ama şansımızı denemekten ne çıkar..

Sevdiğiniz şarap gibi olsun..

Devamı .. .

18 Eylül 2009 Cuma

Evde sarap yapimi - Bolum 3 - Aktarma, Siseleme, Saklama

Fermantasyon sürecindeydik ve mayalar sayesinde adakarası üzümlerimizin içindeki şekeri alkole dönüştürüyorduk. Bunu da çıkan kabarcıklardan anlıyorduk. Bu kabarcıklar giderek yavaşladı ve nihayet durdu. Tabii şişemizin dibinde koyu pembe, çamurumsu bir tortu kaldı.
Şimdi şıramızda hiç şeker kalmadığını farzediyor ve bir sonraki adımı uygulamaya geçiyoruz.


Aktarma işlemi; fermantasyonu bitmiş şıranın dibindeki tortudan ayrılması için başka bir kaba transferidir. Bunu sifonlama yoluyla yapıyoruz. Daha önceki yazılarımızda bahsettiğim sifonlama işlemini tekrar edecek olursak;

"Sifonlama, plastik bir hortumun bir ucu aktaracağınız sıvı dolu kabın içindeyken, diğer ucundan çekerek sıvının hortumun içine dolması ve akabinde hedef kaba sokulmasıdır. Tek mantığı kaynağın hedeften daha yüksek bir seviyede olmasıdır. Birleşik kaplar prensibi gerisini halledecektir."

Sifonlama işlemini gerçekleştirirken dipteki tortuya çok yaklaşmamanızı öneriyorum. Keza tortunun sifonlama yaptığınız hortumun içine girme şansı oldukça yüksek. Ayrıca hiç bir şekilde hortumu tortuya değdirmeyin ki tortular ayaklanmasın. Ben bu işlemi yaparken dipte bir miktar şıra kalması gerektiğini gördüm aksi takdirde ister istemez tortu çekersiniz. Önemli bir husus ise sifonlama yaptığınız hortumun çapının ufak olması. Bu şekilde şişenin içerisinden anlık olarak daha az miktarda şıra çekeceğiniz için, şişenin içindeki hareketlenme daha az olacaktır.

Bu işlemi profesyonel üreticiler filtrasyon ve santrifuj tenkniklerini uygulayarak gerçekleştiriyorlar. Bir diğer yol ise bir kimyasal madde ile şıranın içindeki tüm taneleri şıranın dibine çökertmek.

Okuduğum kadarıyla sifonlayarak şarabımız hiçbir zaman şişelenmiş profesyonel bir şarabın berraklığında olmayacak. Zaten şuan böyle bir beklentim olmadığı için bunu bir problem olarak görmüyorum. Tattığım diğer ev şarapları da hep evde yapıldığını gösterircesine bulanıktı ve içinde ufak tefek partiküller mevcuttu.

Ayrıca hem fermantasyonda hem de sonrasında saklama döneminde cam şişe/damacana kullanmak mühim. Ben de şayet bir sonraki denemem olursa cam ürünler kullanmayı planlıyorum.

Transfer işlemi bittikten sonra ben hava kilidi takarak bir müddet bekledim. Belki bunca hareketten sonra tekrar bir hareketlenme olur vs.. Lakin olan biten bir durum yoktu. Hava kilidini çıkartıp normal kapaklarını kapattım.

Böylece aktarma işlemini tamamladım ve elimde nur gibi 7 lt şarabım oldu :)
Bu arada şarabın tadına da azcık baktım. İtiraf etmek gerekirse güzel bir sonuç beklemiyordum. Ama adakaraları beni şaşırttı. Sonuç beni keyiflendirdi. Henüz şarabın biraz çiğ olduğunu hissedebiliyorsunuz fakat, adakarasının o canlı, yakıcı, meyvemsi tadını şu andan itibaren alabiliyorsunuz.

Dinlendirmeden sonra şişeleyip mantar takabilirsiniz fakat benim böyle bir niyetim yok ilk denemede. Zaten çok bekletmeden tüketmeyi düşünüyorum. Şunun şurasında 7 lt şarap :)

Artık dinlendirme zamanı geldi..

Devamı .. .

17 Eylül 2009 Perşembe

Evde şarap yapımı - Fermantasyon süreci gözlemler

Bildiğiniz üzere evde şarap yapımında fermantasyon sürecindeyiz.

Kendi yaptığımız hava kilidimiz ile fermantasyona başladığımız
ilk günden itibaren su kabarcıklarını görebiliyorduk. İlk dönemler 1-1.5 kabarcık/saniye olan hızımız, giderek yavaşladı. Fermantasyona başlayalı tam 10 gün oldu ve bugün fermantasyon hızımız 15-20 saniyede 1 kabarcık şeklinde devam ediyor. Kabarcık çıkmadığı zaman fermantasyonumuz bitmiş olacak ve sonraki işlem olan aktarma, berraklaştırmaya geçebileceğiz.

Unutmayın ki, tamamen uydurma olan hız birimimiz kabarcık/saniye, sizin borunuzun çapına ve yaptığınız şarap miktarına göre değişecektir.

Dipte 2 cm civarında tortu mevcut. Ben fermantasyon tamamen bittikten sonra aktarmayı düşünüyorum. Aktarma işleminin neden ve nasıl yapıldığını sonra açıklayacağım.

Tortuyla beraber şarabımızı çok bekletmemiz gerekmesi ise bir diğer handikapımız. Bazı eski İnka kaynaklarına göre:) şarabın ilk tortusunu hemen almak gerekiyor. Fakat ben fermantasyon sürecinde ortama hiç hava girsin istemediğim için böyle bir şey yapmıyorum. Unutmayın herkes kendi şarabını yapıyor.

Bir diğer Maya yazıtında bulunan bilgi ise şarabın fermantasyon süreci sonlanmak üzereyken veya sonlandığında yeter miktarda tuz atarak, fermantasyonu tamamen sonlandırmak yönünde. Bu şekilde şaraba "şehvetli" bir tat kazandırılıyormuş.

Ben ilk ev şarabımı sadece ve sadece üzümden yapmak istiyorum.. adakarası üzümünden.

Devamı .. .

Avşa'da sel, arkası gökkuşağı !

Bir müddettir tüm Türkiye'yi etkileyen sel felaketi Avşa'yı da etkiledi. Maalesef Ada'nın bazı sokakları sular altında kaldı. Bu anların fotoğrafını çekmişler, buradan bakabilirsiniz.

Bu kadar yoğun yağmurdan ötürü hemen hemen her evin de bazı sorunlar yaşadığını belirtebiliriz.

Ayrıca bağ bozumu henüz bitmeden böyle bir yağmurun yağması bağcıları ve şarapçıları üzmüş olsa gerek. Hepsine geçmiş olsun. Bu tip yoğun yağmurlar hem hastalık getirebilir hem de üzümlerin üzerindeki mumsu tabaka gideceği için üzümlerin bozulmasına yol açabilir diye düşünüyorum. Bir bilen elbet konuyla ilgili yorum yapar..

Bu yüzdendir ki ben de adakarası üzümlerinden evde yaptığım şarabımın durumunu kontrol edemedim ve de sizlere bilgi veremedim. Hatırlarsanız fermantasyon süreci devam ediyordu.

Ama epeyce kitap okudum. Belki ilerleyen günlerde sizlere bu kitaplarla ilgili biraz bilgi verebilirim.

Neyse ki bugün hava güneşliydi. Umuyoruz ki Eylül'de Avşa, bir müddet daha güneşin kemiklerimizi ısıtmasına izin verir :)

Bayramda fena olmayacak gibi gözüküyor. İsterseniz siz de bir bakın..


Devamı .. .

7 Eylül 2009 Pazartesi

Evde şarap yapımı - Bölüm 2 - Fermantasyon

Son yazımda bahsettiğim "yarın yani 4. gün süzme ve sıkma işlemini yapacağız" lafı bir gün sonraya yani bugüne kaydı. Kısmet .. Bu tip gecikmeler şarabınızı size özel yapacaktır ! :)

Güncel durumdan kısca bahsedeyim. Maserasyon evresindeyiz ve her gün 2 sefer şapkayı cibreyle beraber karıştırıyorum. Şapkanın çökmesini beklemiyorum çünkü tadının çok sert olmasını istemiyorum, hatırlarsanız ben üzümü sapıyla beraber ezmiş ve o şekilde bekletmiştim. Gün içerisinde cibreyi karıştırdığımızda posanın bir kalıp halinde karıştığını ve ortaya pek çok kabarcık çıktığını görüyoruz. Bu herhalde aerobik fermantasyonun sonucu oluyor. Açıkçası bunun ne işe yaradığını ve olumlu veya olumsuz ne gibi sonuçları olacağını bilemiyorum. Bugün 5. günümüz, artık maserasyon işlemine son veriyoruz. Bunun için şırayı kabuk, çekirdek ve sapından ayırmamız gerekiyor.

Süzme ve sıkma işlemi elimizde herhangi bir alet edevat olmadığı için biraz meşakkatli oldu. Normalde ezme ve sıkma için bazı aletler mevcut, şayet bu sefer olumlu bir sonuç alırsam sonraki deneme için bazı ekipmanlar edinebilirim. Ben süzme işlemi için makarna süzgeci ve tülbent kullandım. Cibreyi beklediği kovadan, eskiden ezme işleminde kullanmış olduğumuz leğene aktardım. Artık süzgeç ve tülbenti ne şekilde kullanacağınız sizin yaratıcılığınıza kalmış :)

Sıkma ve süzme işlemi tamamlanınca elimizde şıra kalıyor. Bu şırayıda leğenimizden sifonlama yolu ile fermantasyonu gerçekleştireceğimiz damacana veya şişelerimize alıyoruz..

Sifonlama, plastik bir hortumun bir ucu aktaracağınız sıvı dolu kabın içindeyken, diğer ucundan çekerek sıvının hortumun içine dolması ve akabinde hedef kaba sokulmasıdır. Tek mantığı kaynağın hedeften daha yüksek bir seviyede olmasıdır. Birleşik kaplar prensibi gerisini halledecektir.

Benim okuduğum kadarıyla şişede mümkün olduğunca az oksijen bırakmak gerekiyor. Çünkü yapacağımız fermantasyon sadece anaerobik olmalı. Yani sadece alkol üreteceğiz. Elimde takribi 8 lt şıra olduğundan 2 adet 5 lik pet şişe kullandım. En azından birisi ağzına kadar doldu. Keşke cam damacanam olsa ama nereden bulacağım cam damacanayı?

Fermantasyon; mayanın, üzümün içindeki şekeri parçalayarak ortaya alkol, CO2(karbondioksit) ve bir miktar enerji çıkarmasıdır. Bu maya hatırlayacağınız üzere üzümün mumunda bulunuyordu ve ezme işlemini yıkamadan gerçekleştirdiğimiz için, doğal olarak cibreye karışıyordu. Ortam sıcaklığı yine 20-25 derece civarında olması ve ortamın güneş almaması önemli bir husus.

Burada önemli bir husus var. Fermantasyon sonucunda açığa çıkan CO2 gazını şişeden çıkartmalıyız fakat şişeye taze hava (oksijen) sokmamalıyız. Bunun için satılan "hava kilit"leri mevcut. Fakat biz tabiki böyle bir şey kullanmıyoruz ve hava kilidimizi kendimiz yapıyoruz. Mantık basit; Pet şişenin kapağına falçata ile ufak bir delik açıyoruz, buraya nalburdan aldığımız ince ve şeffaf hortumumuzu sokuyoruz ve kapağın dış kısmını silikonla bir güzel yalıtıyoruz. Toplam 5 dakikada hava kilidimiz hazır. Hortumun boyu takribi 1-1.5 metre olsa kafi.

Fermantasyon düzeneğini(pet şişe ve hortumlu kapak) ben 1 gün önceden yıkadım ve kuruttum.
Hortumlu kapağımızı ağzına kadar şıra dolu pet şişemize kapatıyoruz ve ucunu 1 bardak suya sokuyoruz. Böylelikle içeriden bir vakum olmadığı için, dışarıdan içeri oksijen giremeyecek. Fakat içeride sürekli bir CO2 üretimi olduğu için, ortaya çıkan gaz hortumumuzu takip ederek, bardağımızın içerisinden hava kabarcığı olarak dış dünyaya atılacak.

Daha şıra dolu şişenin ağzını kapatır kapatmaz ve hortumun ucunu bardağa batırır batırmaz, bardaktan kabarcıklar çıkmaya başladı. Fermantasyona neden bazı yerlerde kaynama denildiğini şimdi anladım :) Her saniyede bir kere kabarcık çıkıyor. Çoğu kaynakta bu işlem için bir müddet zaman gerektiği yazılıydı fakat benim şıram hemen fokurdamaya başladı. Demek ki topladığım üzümler şarap olmaya çok hevesli :)



Devamı .. .

5 Eylül 2009 Cumartesi

Evde şarap yapımı, neden, nasıl ?

Evde şarap yapımı konusu gerçekten ilgi çekici bir konu. Şarap zaten başlı başına enteresan bir konu iken, böyle mucizevi bir içeceği yapacak olma düşüncesi bile insana muhteşem bir haz veriyor.

Pek çok farklı ülkede denediğim ev şaraplarının damağımdaki ve zihnimdeki hatıraları benim için unutulmaz. Gürcistan, Özbekistan, Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk ve İtalya ev şarabı denediğim ülkelerde bazıları ve buralarda bana yaptıkları ev şaraplarını sunan arkadaşlarımın hepsine selam ederim. Tabii hiçbirisi bu dediklerimi görse bile anlayamayacak ama önemli olan gönüller bir olsun:)

Hepsinin çok karakteristik ve tabiri caiz ise nevi şahsına münhasır olması, beni içtiğim şarapları üreticileri ile özdeşleştirmeye itti. Hepsi de şarap yapmayı ailelerinden öğrendiğini çok ayrıntılı proseslerin olmadığını anlatıyor ve beni üzümün zaten şarap olmak için var olduğuna inandırıyorlardı. Sadece bilinmesi gereken genel hat ve dikkat edilmesi gereken bir kaç detay.. Çocukluklarından beri alışık oldukları için anlattıkları kendilerine çok kolay geliyor diye düşünürken, herkesten azar azar kulaktan dolma aldığım bilgiler şarap yapmak için gerekenlerin reçetesini ortaya koyduğunda tablo beni gerçekten şaşırtmıştı.

Öncelikle şarap yapmak için gerekenler;
1- Üzüm
2- İstek :)

Ben de hazır Türkiye'nin şarap bölgelerinden biri olan Avşa'dayım ve yapmak için yeterli isteği ve üzümü bulmuşken, şarap yapmaya karar verdim. Sonraki yazılarımda tahminimce en ilkel yöntemle gerçekleşecek olan fakat tamamen 100% doğal şarap yapımı tecrübemi adım adım görebilirsiniz. Ben edindiğim bilgileri eski yöntem ve modern yöntem olarak ikiye böldüm. Fakat göreceğiniz üzere şarap yapımında pek çok farklılaşma söz konusu, bunlara da elimden geldiğince değineceğim. Zaten bu farklılaşmalar sizin karakterinizi de şaraba yansıtmanızı sağlıyor ve yaptığınız şarabı eşsiz kılıyor..

Devamı .. .

Evde şarap yapımı - Bölüm 1 - Ezme, Maserasyon

Öncelikle aşağıda yazdıklarım tamamen kişisel deneyimim, hobimdir herşeyden önce amatör bir ruhla yapılmıştır. Ama evde deneyebilirsiniz :) Profesyonel anlamda şarap yapımı muazzam bir bilgi birikiminin yanısıra tecrübe gerektiren bir meslek hatta meslekten öte sanattır. Bu yüzden sürçü lisan ettiysek şimdiden affola.. Tüm yapıcı eleştirilere açığız, bilakis ancak bu şekilde bir şeyler katabiliriz kendimize.

Geçenlerde bahsettiğim gibi adakarası üzümlerimizi eve getirdim. 40 kg nun takribi 14-15 kilosunu kendime ayırdım ve kesinlikle
yıkamadım!!

Yıkanmamasının sebebi üzümün üzerindeki şu beyaz tabaka (mum) şarabın mayalanması için gerekli olan bakterileri barındırıyormuş, şayet üzümleri yıkarsak ve/veya dezenfekte edersek bakteriler yok oluyor ve fermantasyon doğal yollarla gerçekleşemiyor. Burada eski yöntem yıkanmamasını, modern yöntem ise dezenfekte edilmesi gerektiğini savunuyor.
Dezenfekte edilmesinin sebebi üzümün mumunda sadece mayalanmayı tetikleyen bakterilerin bulunmadığı aynı zamanda kötü bakterilerinde bulunduğu, bu yüzden tamamının yok edilip, suni bir maya ile şarabın fermantasyon sürecinin başlatılması gerektiğidir. Dezenfektasyon malzemesi sülfirmiş. Bunu denemeyeceğim için herhangi bir ölçü de vermiyorum. Ben şarabın herhangi bir katkı maddesi olmadan sadece üzümden üretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Büyük çaplı üretimlerde bu bir mecburiyet haline geliyordur zannımca fakat umuyorum ki bizim böyle bir şeye ihtiyacımız olmayacak.

Sterilizasyonun da çok önemli bir unsur olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Malzemeleri özel dezenfektanlar kullanarak dezenfekte etmek veya suda kaynatmak güzel şeyler ama ben bildiğiniz bulaşık deterjanları ile temizleyip bol su ile duruladım kovamı leğenimi. Sonra da iyicene duruladım ve kuruttum. Çünkü su şarabın en azılı düşmanıdır !! Gerek yere serdiğimiz gazete kağıtlarıyla gerekse boynumuzdaki ter havlumuzla süper steril bir ortamda başladık şarap yapmaya:)

Üzümü bazı kaynaklar sapıyla, çöpüyle ezip o şekilde bekletilmesi gerektiğini, bazıları az biraz sap, bazıları da sıfır sap olarak belirtiyor. Anladığım o ki sapların katılması şaraba şu buruk tadı veren meşhur tanen maddesinin şarabınızda daha yoğun olarak ortaya çıkmasını sağlıyor. Yumuşak içimli bir şarap elde etmek için üzümleri tane tane ezmek gerekiyor diye düşünüyorum. Burası opsiyonel mesela. Tamamen keyfinize kalmış..

Üzümü kabukları, çekirdeği ve sapıyla bekletmemizin sebebi ise, kabukta bulunan renk hücrelerinin şıraya geçmesi ve şırayı boyaması. Burdan şunu çıkartıyoruz; siyah üzümü soyup suyunu sıkarsak, şıranın rengi beyaz(açık yeşil) olacaktır. Tabii sadece renk değil tanen ve bir miktar asiti de şıraya eklemiş oluyoruz. Çekirdekten ve saptan ise tanen maddesi şıraya karışıyor. Üzümün çekirdeğini kırmamamız önemli bir husus, keza epeyce acı bir şarapla karşılaşabiliriz. Kabuk, çekirdek ve saplardan renk, tat, asit gibi maddelerin sökülmesi için cibrenin bekletilmesi işlemine maserasyon deniliyor.

Açıkçası ben hem kolaya kaçtığım için hem de buruk şarapları daha çok sevdiğim için çer çöp ne bulduysam hepsini birden ezdim. Tabi Ezme işlemini bir leğenin içinde ayaklarıma poşet bağlayarak gerçekleştirmek benim içinde garip bir tecrübe oldu. Keşke manuel veya otomatik ezme makinamız olsaydı.. Gerçi poşetlerimizde gayet nezih, hiç kullanılmamış süpermarket poşetleri olduğundan fevkalade steril bir ortam yaratmış olduk.
Ezdikten sonra elde ettiğimiz karışıma cibre deniliyor. Bu karışımı bir kovaya alıyoruz ve cibremizi beklemeye alıyoruz. Kovamız üstünü ise tülbent ve don lastiği vasıtası ile kapatarak sirke sineği gibi arkadaşları şarabımızdan uzak tutuyoruz. Bekletme ortamı 20-25 derece arasında olmalı. Güneş görmemeli, kokmamalı vs gibi genel geçer kaideleri zaten siz düşünürsünüz diye umuyorum. Ortaya çıkan cibre benim beklediğimden daha zor karıştırılan bir karışım oldu, tahminimce bunun sebebi saplarını da koymuş olmam.

Fermantasyon benim anladığım kadarıyla 2 türlü oluyor. Bunun sebebi ise üzümün üstündeki mumda 2 çeşit şarap bakterisi olmasıdır. Aerobik ve anaerobik bakteriler. Aerobik bakteriler ortaokuldan hatırlayacağımız üzere oksijenli, anaerobikler ise oksijensiz solunum yapmaktalar. Maserasyon işlemi sırasında aerobik bakteriler durmuyor çalışıyor ve sizin cibredeki tüm çer, çöp, kabuk ve çekirdeği yukarı çıkartıyor. Bu yukarı çıkan tabakaya şapka deniyor ve aşağıda kalan şıranın hava ile temasını kesiyor veya azaltıyor. Sizin bunu günde 2 kez karıştırmanız gerekiyor ki aerobik arkadaşlar ihtiyaç duydukları oksijene kavuşsun. Benim cibrem ilk 2 gün şapka yapmadı. Muhtemelen yerlerini yadırgadılar. Ama yılmadım, karıştırdım ve 3. gün şapka yaptılar hem de fötr şapka.

Maserasyon işleminin süresine dair 2 öneri var.
- İlki 3-4 gün içinde maserasyon işlemini bitirip fermentasyona geçmek.
- İkincisi ise aerobik fermantasyon bittiğinde, şapka kendiliğinden aşağı çöküyor ve bir daha yukarı çıkmıyor. (Ortalama 1 hafta sürüyor bu işlem) Bundan sonra anaerobik fermentasyona geçmek.


Ben sapıyla beraber beklettiğim için ortaya, içtiğimiz zaman yüzümüzü ekşiteceğimiz bir şey çıkmasından korktuğum için ilk yöntemi tercih edeceğim.

Yarın yani 4. gün süzme ve sıkma işlemini gerçekleştirip sizlere son durumu bildireceğim..

Devamı .. .

Eylülde Avşa !

Eylül'de hemen hemen sadece Adalılar ve senelerdir gelen yazlıkçılar kalır Avşa Adasında. Çoğu insan birbirini tanır. Artık yaz sezonu yani hengame bitmiş ve Ada kendi kendine kalmıştır kısaca. Bu saatten sonra ticaret değil muhabbet vardır ancak Adada.

Sütliman ve tertemiz deniz, bomboş plajlar, elekten geçirilmiş insanlar ve alabildiğine sakin bir Ada. Çarşaf gibi deniz, kırışacak diye girmeye çekiniyor insan:) Ağustos'a inat insanın içini ısıtıyor güneş.
Ben bunları niye mi yazıyorum ? Çünkü eylülde Avşa'nın denizinin kumsalının tadına doyamadığım için birşey yazmaya vakit kalmıyor. Geçen sefer bahsetmiştim, üzümleri topladık, hatta şarap yapmanın ilk aşaması olan ezme(maserasyon) işlemine başladık. En kısa zamanda detaylı olarak bahsedeceğim.

Karınca misali yazları çalışıp, kışları bununla geçinen Ada halkı asla yaz sezonunun bitmesini istemez, fakat herkes eylül ayında senelik istikhaklarını almış ve tatlı yorgunlukla kış planlarına başlamıştır. Evlerde reçel, biber salçası, tarhana, domates kurusu yapılmaktadır artık. Zeytin zamanı bile yaklaşmıştır.

Gelin, görün !

Devamı .. .

2 Eylül 2009 Çarşamba

Bakarsan bağ olur !

Bugün bağa gittik, bozduk, geldik. Ben bağcı değilim. Bağ nasıl ekilir, nasıl edilir bilmem. Burada sizlerle bugünkü tecrübemi paylaşacağım.

Anneannemler eskiden üzümcülük yaparak geçimlerini sağlarlarmış. Bizim ve de tüm Ada halkının bağları varmış. Biz şarap yapmazmışız ama bağcılık yaparmışız. Anneannemin de üzüm bilgisi toprak bilgisi bundan kelli iyiydi anlayabildiğim kadarıyla. Hatta giderken yanımıza "çekme"mizi de aldık. Çekme, bir nevi çakı fakat ters dişleri var ve elle kopması imkansız olan asma dallarını kesmenin en kesin yolu. Görebileceğiniz üzere resimdeki çekme biraz eski püskü, 55-60 yıllık :) Anneannem gençken kullanırmış.

Neyse bağdan bahsedeyim biraz. Çok büyük bir bağ değil ama manzarası inanılmaz. Avşa adasının arka tarafındaki Araplar(yeni adıyla Yiğitler) köyü tarafında ve resimlerde denizin ötesinde görülen adalar ise Paşalimanı adaları. Çok merak edenler Google maps ten takribi yerini çıkartır artık.

Öncelikle manzara muhteşem. Buraya bir emeklilik evi yaparsın. Bahçesine de pek çok meyve ağacı dikersin. Ömrün uzar.. Bilim, tıp falan hikaye :)

Bağ biraz bakımsız görebileceğiniz üzere. Takribi olarak 2.5 dönümü ekili üzümün cinsi tahmin edebileceğiniz üzere Adakarası. 2005 senesinde heves edilip ekilen bağa maalesef sonraları pek ilgi alaka gösterilememiş. Yaban otları ayaklarınızı çizmeden dolaşmanız imkansız. Keşke tertemiz olsaydı da hem üzümleri toplamak kolay olsaydı hem de üzümlerin arasında dilediğimizce gezebilseydik. Netice itibarı ile bakmazsan dağ olur arkadaş!Üzümler ise benim kanımca görmeye değer ve çok lezzetli. Tabi yemelik değil bu üzümler, şaraplık fakat yine de bu lezzetli oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Buruk bir tadı var fakat tatlılığı da bir yerden sonra boğazınızı yakar derecede.

Büyülübağ, Bortaçina Adadaki 2 büyük üretici. Sezer Şarapçılık ve Kardeşler Şarapçılık ise daha küçük çaplı üreticiler. Ama hepsinin ortak paydaları Adakarası. Adakarası ve Cabernet Sauvignon kupajı ise Büyülübağı diğerlerinden farklı kılıyor. Neyse, Adadaki şarap imalatçılarını ve şaraplarını bir başka bölümde anlatırım.

Tarihi çekmemizi kullarak 40 kg civarında üzüm topladık. Bağın tamamını olmasa da, bir kısmını bozduk anlayacağınız:) Keyifli olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Siz de benim gibi iş hayatı, kentte yaşam vb. konularla son dönemlerde çok haşır neşir olduysanız, böyle bir etkinlik muazzam bir rahatlama sağlıyor diyebilirim.

Toplanan Adakarası üzümlerinden tamamen amatör bir girişim olarak, bir miktar şarap yapmayı deneyeceğim. Evde şarap yapmak tahminimce pek bir keyifli ve de pek bir lezzetli olacak. Hali hazırda girişimi başlattım fakat ayrıntılarını ve görüntülerini sonraki yazıya saklıyorum. Bakalım önümüzdeki günler neler getirecek.



Hoşçakalın...

Devamı .. .

1 Eylül 2009 Salı

Bağ bozumu !

Bağa gideceğiz! Üzüm bağına.
Üzüm toplayacağız. Ada karası.
Bu üzümden evde şarap yapacağız!

Yanına da ekmek yapacağız. Mis.
Biraz kışa hazırlık yaparız.

Havanın güzel olduğu bir gün balığa gideriz. Midye toplarız.

Denize de gireriz. Eylül ayında Avşa'nın denizi başka bir güzel olur. Sıcak olsa, güneş olsa keşke de güneşlensek.

Bu aralar sakin buralar. İleride gelen giden olur belki. Oturur iki laflarız. Belki biraz adayı gezeriz. Adadan da bahsedeceğiz.
Devamı .. .